26 Aralık 2011 Pazartesi

Kürt Basınına Yönelik Kuşatma Yarılıyor

20 Aralık’ta editörleri, yazarları, muhabirleri gözaltına alınan Özgür Gündem gazetesine sosyalist basından bir grup gazeteci arkadaşımızla 22 Aralık’ta destek ziyaretinde bulunmuştuk. (24 Aralık 2011 tarihinde 29’u gazeteci ve 7’si basın çalışanı olmak üzere 36 arkadaşımız tutuklandı. Tutuklu gazetecilerin sayısı 96’ya fırladı). Destek ziyaretinde kaleme aldığım “Kürt Basınına Yönelik Kuşatma Yarılıyor” başlıklı yazım Özgür Gündem gazetesinde 24 Aralık 2011 tarihinde yayımlandı.
Bilginize sunulur...
Necati Abay
................................................................

Kürt Basınına Yönelik Kuşatma Yarılıyor
Necati Abay*
20 Aralık 2011 tarihinde KCK adı altında ülke çapında eş zamanlı olarak yapılan operasyonlarda 46 gazetecinin gözaltına alınması, basın özgürlüğüne yönelik saldırının üst boyuta çıktığının göstergesidir. Özel olarak Kürt basını, en genelde düzen muhalifi gazetecilere yönelik saldırı sistematik bir hal almıştır. Kürt basını tam bir kuşatma altındadır. Gazetecilere, Kürt siyasetçilere yönelik sürek avı kesintisizce sürdürülüyor. Önümüzdeki günlerde tutuklu gazeteci sayısının daha da artacağı, kitlesel boyut kazanacağı kaygısını taşıyoruz.
Kürt basınına yönelik kuşatmayı yarmanın, kuşatmayı püskürtmenin tek yolu, gazetecilerin, yazarların, sanatçıların, aydınların, insan hakları savunucularının, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü savunucularının Kürt basınıyla dayanışmasını büyütmesinden geçiyor. Dahası bu saldırı Kürt basını nezdinde doğrudan Kürt halkının haber alma hakkına yöneliktir.
Saldırı sistematiktir, destek ve dayanışmanın da sistematik olması gerekiyor. Bu bakımdan Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem Gazetesi, Atılım Gazetesi, Etkin Haber Ajansı, Mücadele Birliği Dergisi, Emeğin Dünyası Gazetesi, Kızıl Bayrak gazetesi, Yarın Gazetesi, Sendika.org internet sitesi, Alınteri gazetesi, Özgür Gelecek gazetesi ve Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun ortak bir açıklama yaparak acil eylem planını yaşama geçirmesi anlamlıdır. Özgür Gündem gazetesine, Dicle Haber Ajansı (DİHA)’ya, tek Kürtçe gazete olan Azadiya Welat gazetesine muhabir desteği, editoryal destek, gazete satışı vb. destek biçimleri yaşamsal önemdedir. Acil eylem planı çerçevesinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde “özgür basın için” nöbet tutulması, Özgür Gündem gazetesine topluca ziyaretlerin yapılması, kitlesel olarak Özgür Gündem gazetesinin satışının yapılması, meşaleli yürüyüş ve gözaltındaki gazetecilerin mahkemeye çıkarılacağı gün Beşiktaş adliyesinde kitlesel basın açıklaması gibi etkinlikler, dayanışma ağının halka halka büyütülmesine hizmet edecektir. Başkaca kurum, kuruluş ve kitle örgütlerinin tepki göstermesi, çeşitli dayanışma eylemleri örgütlemesi, konunun uluslararası platformlara taşınması için girişimde bulunması yine bu baskıları kırmada önemli rol üstleniyor.
Anımsatmak gerekirse Eylül 2006’da Terörle Mücadele Yasası’nın ilk uygulaması olarak Atılım gazetesinin yayın yönetmeni, yayın koordinatörü ve yazarlarının tutuklanmasında ifadesini bulan kuşatma saldırısının püskürtülmesinde dayanışma ağının oluşturulması tayin edici bir öneme sahipti.
Gazetecilere yönelik saldırıların asıl müsebbibi, toplumsal muhalefet güçlerinin toplumla mücadele yasası adını verdiği Terörle Mücadele Yasası (TMY)’dir. 12’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere 67 gazetecinin hemen hepsi (yarıdan fazlası Kürt basınından gazetecilerdir) Terörle Mücade Yasası gereğince asılsız iddialarla, komplolarla tutuklu bulunmaktadır. Sistematik bir devlet politikası olarak düzen muhalifi gazeteciler, gazeteciden sayılmıyor. Gazeteci sayıldığında da “terörist gazeteci” olarak yaftalanıyor. Bu argüman, düzen muhalifi gazetecileri, Kürt basınından, devrimci, sosyalist basından gazetecileri terörize etmenin, basın özgürlüğünü kuşatma altına almanın, muhalif sesleri susturmanın bir argümanıdır. Bu argümanın şifresi çözülmüştür. Artık sağır sultan bile biliyor ki Türkiye’de tutuklu gazeteciler gerçeği bulunuyor. Dahası Türkiye, tutuklu gazeteci sayısı bakımından Dünya birinciliğini sürdürüyor. Türkiye, tutuklu gazeteciler bakımından dünyanın en büyük cezaevine dönüşmüş durumdadır. Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül’ün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ve diğer devlet ve AKP hükümeti yetkililerinin Türkiye’de tutuklu gazeteci bulunmadığı veya birkaç gazeteciyle sınırlı olduğu yönlü açıklamaları, Türkiye ve Dünya kamuoyu bakımından hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır.
Elimizde 12 Eylül faşist cuntası döneminde gazetecilere yönelik saldırının istatistiki bilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla 12 Eylül dönemini dışta tutarsak Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca 9 yıllık AKP hükümeti döneminde gazetecilere yönelik en kapsamlı saldırıyla yüz yüze bulunduğumuzu belirtmek gerekir. 1990’ların başında da sansür-sürgün kararnamesiyle gazeteler abluka altına alınmıştı. Kararlı mücadeleyle bu saldırı püskürtülmüştü. AKP hükümetinin gittiği yol, yol değildir. AKP hükümeti gazetecilere saldırarak aslında kendi kuyusunu kazıyor, kendi ayaklarına kurşun sıkıyor. Gelişmeler, AKP hükümeti bakımından da hayra alamet değildir. Gazetecileri terörize ederek, susturmaya çalışarak, halkın haber alma hakkını engellemeye çalışarak, Kürt siyasetçilerini, Belediye başkanlarını tutuklayarak Kürt sorununun çözümü konusunda daha fazla batağa saplanmaya mahkumdurlar.
Türkiye’de basın özgürlüğü alanında, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında, insan hakları alanında milim ilerleme sağlamanın yolu A’dan Z’ye antidemokratik hükümlerle donatılmış olan Terörle Mücadele Yasası (TMY)’nin iptal edilmesinden, kaldırılmasından geçiyor. Bu da yetmez. Gazeteciler, yazarlar, insan hakları savunucuları TMY ile gözaltına alınıyor, sıkıyönetim mahkemelerini, eski Devlet Güvenlik Mahkemelerini aratmayan özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerince tutuklanıyor. Dosyalara konulan gizlilik kararı gereği sanıklar (ve avukatları) ne ile suçlandıklarını uzun süre öğrenemiyor. Uzun tutukluluk süresi de bir başka boyuttur. Dolayısıyla düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü alanında ilerleme sağlanmasının yolu özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasından geçiyor. Yakın zamanda Bülent Arınç, dalga geçer gibi basın meslek örgütlerinin seslerini yükseltmediği belirterek Terörle Mücadele Yasası’na karşı seslerini yükseltme çağrısında bulunmuştu. Başta basın meslek kuruluşları, insan hakları savunucuları olmak üzere düşünce ve ifade özgürlüğü savunucuları 2006 yılından bu yana TMY’ye karşı mücadele yürütüyor. Terörle Mücadele Yasası’ndan canı yanan toplumsal muhalefet güçlerinin bileşenleri önümüzdeki günlerde bir araya gelerek TMY’nin kaldırılması için demokratik tepkilerini ortaya koymaya hazırlandığını da bu vesileyle belirtelim.
Basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ve insan hakları savunucuları yeni bir sınav sürecinden geçiyor. Başta Kürt basını olmak üzere devrimci, sosyalist basına yönelik kuşatma saldırısını püskürtmek için, dayanışma ağını çeşitli biçimlerde güçlendirmek için daha fazla görev ve sorumluluk bizi bekliyor... Şimdiden kuşatmanın yarılması doğrultusunda önemli mesafeler kat ettiğimiz de somut bir olgudur...
*Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) Sözcüsü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder